SIMDI GÖZYASI ZAMANI
Her zaman her asirin sani
vardi, söhreti ihtisami vardir. Tarih zamana kagit üzerinde meydan okur,
karalar bir seyler kendince, zaman vardir, bir hos sedadir. Öyle bir zaman gelir
ki, o zamanin tüm saniyelerine hüzün hakimdir zaman vardir, zamanenin
insanlarindandir. Bir zaman süreci vardir, her noktasi zülümle inler ve zaman
vardir. Insanlarin gözyaslari dinmez bu bizim yasadigimiz zaman yani simdi göz
yasi zamanidir.
Birkac dakika olsun bugün kendi
halimize aglayalim. Asrin sokoklara yayilan pisliklerini gözlerimizden akan
yaslari önüne katarda götürür, belki. Belki de kendi göz yasimizda bizler
boguluruz.
Aglayalim, aglayalim,
Farkinda olmadan gülünen
halimize!
Ve kosalim sevgililer
sevgilisine.
Ilmin ve bilimin dar
cercevesine sigmayan tasavvuf deryasi, Reyhan hazretlerini cok yakindan tanima
serefine nail olmus Murat Bahardir Akkoyunlu Bey´le sohbetimize devam ediyoruz.
Akkoyun´lu benim bir göz yasi dökelim diyenlerden. Kendileri bir fikir adami,
iyi bir hatip il il dolasir, konferanslar verir. Ne mi anlatir?
Allah ve Resulünü.
- Efendim asrin hastaligina
nasil cözüm bulacagiz.
- Kolay hem de cok kolay
- Tek kelimeyle izah ediniz.
- Maneviyat.
- Reyhan hazretlerini nasil
tanidiniz?
- Ben kendilerini 1974
senesinde tanidim. O sene ben nisanlanmistim ve dügün masrafi görüyorduk, bir
kuyumcu dükkanina girdik, ziynet esyasi almak icin, Dükkan sahibinin tezgaha
cikarmis oldugu mallara bakiyorduk. O sirada bir zat girdi iceri Onu görür
görmez icimde tuhaf duygular olust, göz göze geldik, Hazret´in o gözlerini hic
unutamam.
Kendileri dükkandan ayrildiktan
sonra dükkan sahibine o zatin kim oldugunu sordum. Hakkinda genis bir bilgi aldim.
O günden birkac gün sonra kendilerini ziyaret ettim.
- Talebe mi oldunuz?
- Hayir olmadim. Zaten
Ankara´da ikamet ediyordum.Nisan icin Erzincan´daydim, ancak belirli günler
Erzincan´a gelirdim. Geldigim gün kendisini ziyarete giderdim. O zamanlar icimde
bir duygu vardi ama dogrusunu isterseniz o duyguyu ben de cözemiyordum, gözleri
bakisi beni cok etkilenmisti. O gözler hicbir zaman aklimdan cikmadi.
O zamanlar yani seksenli
yillarda Hazret´in baglisi simdiki kadar cok degildi. Ancak birakin o zamanlar
Hazret´i ziyaret etmek, yanindakileri bile ziyaret etmek, bana büyük haz
verirdi.
- Cok mu farklilardi?
- Hem de cok yani edep erkan,
muhabbet, tebessüm, yaklasim farkli, cok farkliydi, cok nazik insanlardi. Hem
disaridan gelenlere karsi, hem de kendi aralarinda cok büyük bir muhabbet
vardi. Mesela esnaf müridanlarin dükkanlarina giderdim oturus müsteriye hürmet
cok güzeldi.
Hazret´e karsi o kadar
saygililardi, sohbette o kadar güzel otururlardi ki hepsi bir hiza bunlari
söylerken hicbir sey yapmacik degildi. Her sey cok tabiiydi.
- Burada Reyhan hazretlerine
talebe oldunuz herhalde.
- Kendisini ziyaret ediyordum
ama talebe olmadim. Tasavvuf ne, tarikat ne hepsini biliyorum ama ders almadim.
- Ne zaman ders aldiniz?
- Anlatayim bir gün Ankara´dayim;
isim, gücüm, evim orada bir gün bir arkadasim bana dedi ki.
- Ankara`da büyük bir alim var
Naksi Seyhi. Gel zati ziyaret edelim kendisine mürit olalim.
Cok israr etti kiramadim
birlikte gittik ve el tuttuk, mürit olduk ancak icim rahat degil, her gün her
an Abdurrahim hazretlerini görüyorum. Hani dükkanda gözleri beni cok
etkilemisti ya. O gözler sürekli karsima cikiyor, sonunda dayanamadim.
Erzincan´a geldim, Efendi´nin huzuruna ciktim ve dedim ki:
- Efendim kabul buyurursaniz
size mürit olmaya geldim.
Buyurdu ki:
- Niye oradakini birakiyor da
bize geliyorsun?
Cok sasirdim hayrete düstüm.
- Neden sizin Ankara´da bir
baskasindan ders aldiginizi bildigi icin mi?
- Hayir hayir ona hayret etmedim.
Asil hayret ettigim baskalari kolundan ceke ceke götürüyor Seyhinden ders
almaya bizde ayagimizla gelmisiz, niye geldin diyor. Allah biliyor icimden de
kizdim.
Buyurdu ki:
- Orada derslerini düzenli
olarak yapiyor muydun?
- Evet Efendim.
- Ne kadar ders yapiyorsun.
- Her gün
- Allah Allah. Peki niye orayi
birakip da bize geliyorsun.
- Efendim benim muhabbetim
buraya
Böyle deyince, simdi oldu dedi
ve bana ders verdi, dedi ki:
- Siz Pasa´nin elini
tutmussunuz. Pasam size kücükken nazar etmis sizi öteye beriye birakmayan o
nazar.
Bir tuhaf oldum. Pasa
hazretleriyle bizim akrabaligimiz vardir. Pasa beni yanina cagirir severdi.
Hatta ben de sakkallariyla oynardim. Yan odadaki kadinlar beni kizdirir, ben de
küfür ederdim, Pasa hazretleri beni yanina cagirdi tövbe de tövbe de bir daha
küfür etmeyeceksin dedi. Ben de tamam derdim, ama odadakiler beni yine
kizdirlar yine küfür ettim, Pasa hazretlerinin yanina gittim ve dedim ki:
- Ne yapayim kizdiriyorlar
iste.
Buyurdu ki:
- Sen onlara uyma; tut bakayim
elimi.
- Elini tuttum.
Buyurdu ki:
- Ben cehenneme gidersem sen
beni tutup cikaracaksin, sen gidersen ben seni tutup cikaracagim tamam mi.
- Tamam.
- Yani emanet sahibini buldu mu
diyorsunuz?
- Evet buldu. He sahi yeni
aklima geldi Hazret beni müridanliga kabul ettikten sonra Buyurdu ki:
- Bin tesbih cek. Neyse senin
elin alisiktir bes bin tesbih cek.
- Bas üstüne Efendim dedim ve
konusmami sürdürdüm. Hocam her gün Delail-i
Hayrat okuyordum. Okumaya devam edeyim mi Hazret kizdi.
Buyurdu ki:
- Senin ne isin var öyle
seylerle.
Hazret bunu söylerken sert idi.
O zaman sunu anladim ki Hazret bana bildiklerimi unutturacak yani her sey
yeniden basliyordu.
- 1981 yilinda baglandiniz.
- He gardas kapiya baglandiktan
sonra icimi bir huzur kapladi, sorma gitsin. Efendim beni cok defa imtihan
etmistir. Mesela ben sürekli Hayat´üs-Sahabe adli dört ciltlik bir eser var,
Yusuf Kan Dehlevi´nin yazdigi bu kitabi sürekli okuyorum. Bu kitabi okumaktan
da keyif aliyorum, ama bir gün kendi kendime dedim ki bu kitabi okuyorum ama bu
kitap hakkinda birde Hazret´in fikirlerini alayim diye aklimdan gecirdim
Aradan birkac ay gecmisti.
Efendimi görmek icin Erzincan´a gittim. Efendim sohbet ediyordu. Sohbeti
dinledikten sonra namaza kalktik. Hic yapmadigim bir seydi, Hazret´in karsidaki
dolabindan cübbesini almaya. Ben kendilerine götürecektim dolabi actim bir de
ne göreyim! Cübbenin yaninda dört ciltlik Hayat´üs-Sahabe adli kitap duruyor.
Efendim namazi kildiktan sonra cübbesini aldim götürdüm dolaba koydum. Bir de
baktim ki az önce gördügüm kitaplar yok olmustu.
- Müthis, tek kelimeyle
müthis!...
Baska yok mu?
- Olmaz olur mu? Cok enteresan
seyler basima geldi. Mesela bir gün Hazret sohbet ediyordu, sohbetin konusu da
Musa Aleyhisselam´la Hizir Aleyhisselam arasindaki bir meseleydi. Icime bir
vesvese düstü. Aklimdan Efendim´de hikaye anlatiyor. Söyle kitabin ortasindan
anlatsa biz de dinlesek. Sohbet bitti. Ben yukarida oturma salonu gibi bir yer
vardi. Oraya ciktim oturdum. Birden kütüphane ilisti gözüme. Söyle elime attim,
bir kitap aldim. Yani rasgele bir kitap... Tesadüf mü dersiniz, Kur´an-i Kerim tefsiri cikti. Yine rasgele bir sayfa
parmek hareketiyle actim. Actigim sayfada Hizir Aleyhisselam ile Musa
Aleyhisselam arasindaki mesele Kur´an-i
Kerim´de anlatiyor.
O anda kafamda simsekler cakti.
Kendi kendime dedim, oglum Murat yine baltayi tasa vurdun. Hazret Kur´an´dan
sohbet ediyor biz, icimizden hikaye anlatiyor diye giciriyoruz. Isi ihtimal meselelerine
vurdum. Olmaz böyle bir sey. Tesadüfen bir kitap alacaksiniz, bu kitap
Kur´an-i Kerim tefsirlerinden bir cilt
olacak, yine bir sayfa cevireceksin, Hazret´in anlattigi benim de hikaye
dedigim bölüm cikacak.
- Hazret ülkemizdeki siyasi
durumlari nasil degerlendirirdi?
- Siyasetten uzak durmamizi
söylerdi. Particilik yapmamamiz konusunda sik sik ikaz ederdi. Zaten her
partiye mensup müridan vardi. Rahmetli Turgut Özal icin söyle buyurmustu:
- Allah (c.c.) nur gölünde
yatirsin.
- Evet su garip bizzat sahit
olmustur. Siyaset yapmazdi. Ama ülkemize, milletimize hizmet edecek kisilere de
kendileri degerlendirirdi. Yani ülkemizde olup bitenlere kayitsiz kalmazdi. Ben
on alti yil Hazret´in yaninda bulundum; en cok ahlakina hayrandim. Agzindan tek
kötü laf duymadim. Giybet hic duymadim, kendisine hakaret edildigini, iftira
edildigini duydum, gördüm.
- Bu konuda sahit oldugunuz bir
meseleyi insallah lütfederseniz.
- Mesela bir gün
Istanbul´dayiz, Hazret sohbet etti. Sohbetten sonra hatme yapilacakti.
Buyurdu ki:
- Naksibendi Tarikati hakkinda
bilgisi olmayan, tarikattan dersi olmayanlar lütfen alt katta cay salonunda
istirahat buyursunlar.
O sirada birisi ayaga kalkti:
- Niye bölücülük yapiyorsunuz,
niye oturamayiz? Diye Hazret´e bagirmaya basladi. O zatin tepkisini olgunlukla
karsiladi ve buyurdu ki:
- Sohbetimize katildiniz,
dinlediniz Allah hepinizden razi olsun. Ancak bu bir kuraldir intisapli
olmayanlar katilamaz. Askeriye´de topcusu var, tankcisi var, piyadesi var degil
mi? Topcunun, tankcinin yaptigini piyade yapabilir mi? Bir piyade askere al su
tanki sür derler mi? Demezler. Ne olmasi lazim? O piyadenin tank konusunda
uzman olmasi ve o sinifa dahil olmasi gerektir. Bu da ona benzer. Kardesim bu
bölücülük degil bu ayri bir mektep.
Efendim bizlere sürekli derdi:
Bölücülük yapmayin, tefrikacilik yapmayin. Tarikatcilik yapmayin, tarikat
baskadir tarikatcilik baskadir derlerdi.
Buyurdu ki:
Bir baska mürsidin müridiyle
karsilastiginiz vakit o arkadasin mürsidini arkadasiniza övün ki onun kendi
mesrebine ve mürsidine karsi muhabbetinin daha fazla artmasina sebep olasiniz.
Sonuc olarak sunu belirteyim ki
Hazret bir mürsit degil de bir müritti. Kimseye eyvallahi yoktu. Cok mütevazi
yasardi bizler onu anlayamadik.