HATMEYE COK ÖNEM VERIRDI
Sohbetimize kaldigimiz yerden Mustafa Ayaz Bey´le devam
ediyoruz. Mustafa Bey, Hazret´in sürekli yaninda bulunmus, hizmetine kosmustur.
Babasi Trabzon´dan imam olarak Erzincan´a gelmis. Mustafa Ayaz´da Erzincan´da
dogmustur.
Kitaplarin hazirlanmasinda birileri yazani tesvik eder.
Ya da destek olur. Iste bizi bu kitabi yazmaya tesvik eden ve destek veren
Mustafa Bey´dir.
- Hocam Hazreti Pir´e nasil baglandiniz?
- Kendilerinin himmeti.
- Nasil?
- Izah etmeye calisayim. Evliyanin nazari hicbir seye
benzemez. Onlardaki merhamet sonsuzdur. Bize de merhamet buyurdular. Kitaplarda
okurdum. Evliya, mürit, dergah diye... Kuseyri Risalesi, Dört Halife, 333
Veliler, Basbug Veliler ve daha bircok kitap...
Ne zamanlarmis, ne insanlarmis diye gipta eder, O tür
insanlara ulasamadigim icin de vahlanir, üzülürdüm. 1979 yili Temmuz ayi Cuma
aksami bir arkadasim: Efendi´me gidelim dedi. Ben ders alamayacagimi, askere
gidecegimi ve henüz hazir olmadigimi söyledim. Arkadasim: Gel ziyaret et,
istersen ders alma dedi. Bu teklifi kabul ederek, o aksam ziyaret icin huzura
gittik. Yatsi Namazi kilindiktan sonra, ders almak icin bir kisi Efendimin
huzuruna geldi. Iradesiz, bizim icin O´nun yanina gitmekten baska care
kalmamisti. Lütuf süphesiz kendilerindendir. Cenab-i Hak sebep olan arkadasimindan razi olsun. Sunu derdim ki:
Kadir-kiymet bilelim-bilmeyelin, bir insanin diger bir insana dünyada yapacagi
en büyük iyilik, onu bir evliyanin huzuruna götürmesidir.
Önceleri, dini bayramlarda ziyarete giderdik. Bir
defasinda buyurdu: Mürit hic olmazsa haftada bir gün Hatmeye gelecek. Bu
sözden sonra, cok sükür haftada bir ziyaretini hic aksatmadik..
Ziyaretimiz daha da siklasti. Ziyaretlerimiz siklasti ama
o dönemde de 1980 ihtilali oldu. Buna ragmen hizeti hic aksatmadi. Hatme´ye cok
önem verirdi. O zor günlerde bile hatmeyi terk etmememizi tembih ederdi. Bir
gün dedi ki, Hatmenize devam ediniz. Sürekli gidip geliniz. Diger evin
anahtarini size vereyim.
Hazretin evi gözetim altindaydi. Sürekli bir takip
vardi.. Bize öbür evin anahtarini vermisti. Hic korkmadan, cekinmeden burada
hatmemizi yapardik.
Efendim, müridana cok haristi. Herkesin, her türlü
derdine dinler, yardimci olur, himmet buyururdu. Bütün müritlerle tek tek
ilgilenir; cok hasta olmasina ragmen belli etmez, misafirler gitmeden
yanlarindan ayrilmazdi. Cok büyük bir tevazu sahibi idi.
Bir gün Erzincan´da bir mevlüde gitmistik; mevlüt bahcede
okunuyordu, gittigimiz yerde Efendim gecti bir kösede oturdu. Bizim Cengiz Bey,
kostu bir koltuk getirdi. Hazret koltugun kendisine getirildigini anlayinca
koltugun getirilmemesi konusunda isaret etti.
Mevlüt okunduktan sonra, seker dagitmaya nereden
baslayalim diye bize sordular. Uzaktan baktim Efendim cellali bize bakiyor.
Anladim ki kendisinden degil, mevlüdü okuyandan dagitim yapilmasini istiyor.
Sorana mevlüdü okuyan zattan baslamami söyledim. Tekrar Efendi´me baktim
tebessüm ediyordu.
- Hic celallendigi oldu mu?
- Evet yirmi yilda bir kere rastladim. Yillar sonra
birkac müridi ziyarete gelmisti. Bu gelenleri Hazret cok severmis, Buyurdu ki:
- Nurettin Bey, nerdesiniz? Görünmüyorsunuz.
- Sey Efendim uzun süredir Istanbul´dayiz.
- Eee biz de oradayiz, isteseydiniz ziyaret ederdiniz.
Vebal olmasin diye söylüyorum. Kücük görürsünüz, hic birsey bilmiyor, köylü
Abdurrahim dersiniz. Ama bu gün dünya, yarin ahiret zamani gelince orada belli
olur. Bu gün dünya harmaninda, ben bir daneyim. Ahirette, dünya bizim
harmanimizda ancak bir dane olacaktir.
Efendimin sözleri karsisinda hepimiz soka girdik, salonda
buz gibi bir hava esti. Bu celallenmenin o kimseye ikram oldugunu sonra
anladik. Kendilerinin yüz binlerce müridi vardi ama enteresandir, hepisinin
ismini tek tek bilirdi. Erzincan´i cok severdi. Bir gün uzun süreli
Erzincan´dan ayrilmasi gerekiyordu. Erzincan ihvani kendilerini yolculamak icin
evinin önüne toplanmisti. Kendileri bahcenin kapisindan cikarken hüngür hüngür
agladi. Tabii orda bulunan bizler de cocuklar gibi agliyorduk. Aglamanin tonaji
iyice yükselmisti ki Hazret buyurdu ki:
- Yeter! Susun! Fazla aglamakta söhret vardir.
Hazret cok mütevazi yasardi. Her seyin tabi olmanini
sever, asiriligini hos görmezdi, yemek secmezdi. Zaten hastaliklarindan dolayi
sürekli perhiz yapardi. Cok temiz ve sade elbise giyerdi. Benim evim Hazret´in
evinin yaninda oldugu icin cok dikkat etmisimdir gece gec saatlere kadar evinin
lambasi sönmezdi. Son zamanlar da ise hic sönmedi.
Efendim; ilime, okumaya cok önem verirdi. Bu konuda da
genclerimizi tesvik ederdi. Cocuklari cok severdi, onlarla bayramlarda harclik
verirdi, bizlerde verdigi o harcliklari harcamaz saklardik tabii.
Bircok insan kendilerine cesitli konularda soru sorar,
danisirdi. Mesala adam ayakkabi dükkani acacak Efendim böyle bir sey
düsünüyorum ne dersiniz. Cevap olarak buyurdu ki: Iyi arastir, bu isten
Erzincan´da yapanlara sor konus, ondan sonra karar ver derdi. Bircok hasta
getirilerdi kendilerine sifa Allah´tan der, dua ederdi. Ancak doktora mutlaka
götürün diye buyururdu. Benim hastalik ile ilgili bir hatiram var anlatayim isterseniz.
- Hay hay
Uzun süredir agriyan belim, iyice zor veriyor, agrisina
dayanamiyordu. Hastaneye gittim. Beni doktor Erzurum´a sevk etti. Sevk ettigi
günün yarindasin da gidecegim aksam Hazret´in yanina gittim. Sohbet etti, Yatsi
Namazina kalktik; namaza baslamadan önce hemen kendilerinin yanina gittim ve
dedim ki:
- Efendim uzun süredir, belim agriyor. Bu gün doktora
gittim; beni Erzurum´a sevk ettiler. Yarin müsaade eder seniz gitmek istiyorum.
Sevk evraklarimi da yaptirdim.
Buyurdu ki:
- Tabi tabi sen Erzurum´a git.
Saf tuttuk namazimizi kildik ve namaz bittikten sonra
Hazret el isaretiyle beni yanina cagirdi.
Buyurdu ki:
- Sen yarin Erzurum´a gitme.
Bas üstüne deyip, sevk evraklarini yirttim. Erzurum
Arastirma Hastanesi´ne gitmedim. Ayni gün belimin agrisi gecti aylarca cektigim
aci izdirap bir anda bitti. O zaman bu zamandir sirtimda agri nedir bilmem.
- Ülkemiz ve dünya devletleri üzerinde tespitlerde
bulunur muydu?
- Evet, zaten Efendimin cesitli memleketlerde bir cok
baglilari bulunuyordu. Ingiltere, Hollanda, Avusturya, Belcika, Suudi
Arabistan, Suriye, Almanya gibi genis bir yelpazeye sahipti ve ülkelere
ziyaretlerde bulunuyordu. Oradaki insanlara Islam´i teglig ederdi. Ülkemizi cok
severdi. Sürekli Islam´in bayragi Türkiye´deki Müslümanlardir, derdi.
Sohbetlerinde belirtirdi.
Buyurdu ki:
- Iki binden sonra, iki binden sonra
- Gerisi.
- Gerisi yok sadece bu kadar derdi. Iki binden sonra ne
olacak, bilemiyoruz. Bizlere önemli bir mesaj ama ben dogrusu bu konuda yorum
yapamam.
- Dünyada gelismeler konusunda.
- Sirplarin Bosna´da ki Müslümanlara zulüm etmelerine cok
üzülmüstü. Bu konuda kisa bir sohbet etti.
Buyurdu ki:
- Bu zulüm sonra erecek, Bosna´da ki Müslümanlar huzura ve
refaha kavusacaklar. Onlar dinlerini neredeyse unutuyorlardi. Sirplarin bu
tavri karsisinda özlerine yani inanclarina geri döndüler. Sirplarin zulmü
karsisinda orda ölen Müslümanlar insallah sehittirler.
- Mustafa Hocam, sizinle sohbetin sonuna geliyoruz.
Biliyorum ki sizin Hazret´le ilgili bilgi dagarciginiz cok genis bir kitap
degil kitaplar O´nu anlatmaya yetmez.
- Estagfurullah Hazret´i anlatmak kim, biz kim.
Sohbetimize Hazret´in Erzincan Depremiyle ilgili bir hadiseyi anlatarak devam
edeyim.
- 13 Mart 1992 depremini mi?
- Evet o deprem. Hazret deprem öncesi Erzincan´daydi.
Kendisi karayoluyla bir büyügümüzün arabasiyla hareket etti. Biz de yaklasik
30-40 araba kendisini ugurlamak icin pesinden gittik. Sakaltutan´a kadar.
Sakaltutan´da Hazret arabasini durdurdu ve bizlere emir verdi. Artik gelmeyin.
Kendisiyle vedalasmak isterken Erzincan´a dogru döndü. Belki on dakika hickira
agladi.
Efendimin aglamasindan hepimiz etkilendik. O sirada
Nizamettin Bayram Efendi eli kulaga atti ve söylemeye basladi:
Su yüce daglari duman kaplamis
Yine mi gurbetten kara haber var
Nizamettin Efendi bu türküyü söyleyince, Hazret daha cok
agladi. Efendim bu türküyü cok severdi. Nizamettin Efendi´nin sesi cok güzel ve
gürdü. O söyleyince sanki yer gök inliyordu. Onun sesine oradan gecen bir cok
arac durdu. Ne oluyor diye, seyrettiler.
Hepimiz Hazret´le tek tek vedalastik ve Erzincan´a
döndük; meger Efendi, Erzincan Depremine o gün agliyormus.
- Depremde ölenler sehittir insallah.
- Amenna. Deprem oldugu aksam Hazret Istanbul´da büyük
bir ihvan topluguna sohbet ediyormus.
- Ne
- O aksam sohbetinde Erzincan´dan bahsetmis ve 1939
yilinda Erzincan´da meydana gelen büyük depremi anlatmis.
- Deme.
- Evet hem aglamis, hem anlatmis Erzincan´a gelen,
Hazret´in sohbetinde bulunan bir cok insan anlatti bize. Hepimiz disarida yatip
kalkiyorduk iceri yeni bir deprem olur korkusuyla girmiyordu. On bes gün
gecmisti depremden. Birsey olmaz, evlerinize girin buyurdu. O söyleyince
tereddütsüz iceri girdik. Daha cok sikinti cekmemis olduk.
Buyurdu ki:
- Hic kimse Erzincan´i terk etmesin; baska yerlere göc
etmeyi düsünmesin. Her sey Allah´tan Erzincan´da kaliniz gücü yeten depremde
magdur olanlara yardim etsin gün yardimlasma günüdür.
Ve buyurdu :
- Biz bir daha deprem görmeyiz. (Kendileri icin
söylemistir.)