BIZIM SOBAMIZ YANMIYOR
Reyhan hazretleri´nin damadi.
Muzaffer Neyruz anlatiyor;
- Erzincan´da Bugday
Meydani´nda Yunus Efendi´nin dükkaninda oturuyoruz. Iceriye simsiyah sakalli, edeple
yürüyen bir kisi geldi. Dükkanda oturanlardan birinin kulagina egildim ve Bu
kim? diye sordum. Dedi ki, Naksi Seyhi Abdurrahim Reyhan Efendi.
- Ben ismini duymustum. Ancak
ilk kez kendisini görüyordum. Hemen yanina gittim, kendimi tanittim.
- Efendim, hosgeldiniz.
- Hos bulduk evladim. Siz
kimlerdensiniz.
- Ben aslen Üzümlü´lüyüm.
Erzincan´da ögretmen olarak görev yapiyorum.
- Cok güzel. Insanlara ilim
ögretmek büyük bir hizmet. Cenab-i
Allah hizmetini daim etsin. Cenab-i
Allah zihin acikligi versin.
Bizlere dua ettikten sonra
dükkandan ayrildi. O anda gönlüme bir ates düstü. 1973 yili idi, kendilerini
tanima serefine nail olduk. Zaten zatini tanidiktan önceki yillari hic
yasamamis sayiyiorum. Gönlüme ates düstükten birkac gün sonra, Efendi´nin
köyüne gittim. Kendilerini ziyaret ettim ve dedim ki, Efendim kabul
buyurursaniz size talebe olmaya geldim, irsat halkaniza dahil olmak istiyorum.
Buyurdu ki,
Bu kapi muhabbet kapisidir. Bu
kapi cile kapisidir. Naksi tarikatinin temeli tövbe, uzlet, zühd, takva, kanaat
ve teslimiyettir. Bizim halkamiza katilanlar, Allah´i anmak, asiri arzu ve
hevesleri birakmak, dinin emirlerine uymuk, Allah´in bütün yarattiklarina
iyilik yapmak, hayir islerine kosmak zorundadir. Hazirsaniz bize katiliniz.
Layik görürseniz ben hazirim
dedim. Buyurdu ki;
- Gel otur söyle karsima ve
elini uzat. Dede Pasa hazretlerini mürsit olarak kabul ettin mi?
- Ben de kabul ettim, dedim.
Hazret bana ders tarifinde bulunduktan
sonra elini öpüp duasini aldim. Köyden ayrildim. O gece rüyamda Hazret´i gördüm.
Sabaha kadar degisik duygular yasadim. Sahah oldu, can atiyorum Hazret´i görmek
icin. O zaman simdiki gibi araba pek fazla yok. Köye gidip gelmekte sIkIntI
cekiyoruz.
Zaman icerisinde bizim arkadaslarla
8-10 kisilik bir grup olusturduk. Bazen bir minibüs veya taksi tutup köye
gidip geliyorduk. Hazret´in evi kücüktü, kücük olmasina ragmen evin bir odasini
da köye tayin olan cami hocasina vermisti. Sohbet ettigi oda dar geliyordu.
Bazen bahcede oturuyorduk. Bazen sabahlara kadar sohbet ederdi. Bizler uyku
nedir bilmez, kendilerini büyük bir heyecanla dinlerdik.
Bir kis günüydü. Bir taksi
tuttuk ve kendisini ziyarete gittik. Sohbette basladi, saatler ilerledikce odada
ki sobada sogumustu. Kalkti sobaya odun atti. Ancak odunlar tutusmadi. Bunun
üzerine Salih Baba divanindan,
Yetis ey
kestibanim, büsbütün deryada yangin var.
Degil
derya, yalniz cümle hep sahrada yangin var.
Beyitini okudu ve buyurdu ki;
- Ah hocam, ah. Her yerde
yangin var da bir bizim sobamiz yanmiyor ne hikmetse...
- Erzincan disindan gelenler
cok olur muydu o dönemlerde?
- Hem de cok, hic yer kalmazdi.
Biz bazi zamanlar kalabalik etmeyelim diye erken kalkardik. Zaman sonra evin
yanina bir bina insa edildi. Binanin yapiminda bizzat kendisi calilsti. Hatta
cok enteresan bir sey oldu. Binanin üzerine toprak lazimdi topragin bulundugu
yerde bayagi uzakti. Bizler böyle düsünürken, köye sel geldi. Gittik köyde
hicbir zarar yok. Ama ihtiyacimiz olan toprak selle birlikte yapilacak binanin
tam önüne gelmis. Aldik kullandik.
Bina bittikten sonra büyük bir
rahatlik oldu. Ama gel gör ki, gelenler bu yapilan binaya bile sigmiyordu. Ben
sahsen Hazret´in müptelasi olmustum. Iki günde bir mutlaka köydeydim. Bazen
araba olmazdi otobüsle Cimin´e giderdim, Cimin´den Keleric Köyüne yürüyerek
giderdim. Zor olurdu tabi ama oda ayri bir zevkti.
- Hazret´i ziyarete en cok
hangi bölgelerden insanlar gelirdi?
- Her ilden her ilceden insanlar
ziyaretine gelirdi. Kendi köyünden müridi yok denilecek kadar azdi. Zaten dar
bagda, bahcede calismaktan canlari cikardi. Hazret´le ilgili bir hatirami
anlatayim isterseniz.
- Tabi buyurun.
- Hazret´in kücük bir üzüm bagi
vardi. Kendileriyle baga gitmek üzere yola ciktik. Yolda yürürken birden
Hazret´in ayakkabilari dikkatimi cekti. Ayakkabi dedigim simdi giyidigimiz
türden degil, bizim oralarda Trabzon lastigi derler. Iste bu lastik ayakkabinin
bir tanesinin önü yirtilmis ve yirtilan yere üzerinde cicek olan bir basma bezi
dikmis. Görünce cok üzüldüm. Efendi benim ayakkabisina baktigimi görünce,
yüzüme bakti tebessüm etti.
Bir aksam üzeriydi, yine
Keleric Köyü´ne gittik. Evden iceriye girdigimizde sofra kurulmus, sofranin
etrafinda disaridan gelmis misafirler vardi. Hazrette yemegini yemis olacak ki
minderde oturuyordu. Gittik elini öptük, bize de sofraya oturun dedi. Biz yemek
yedik diyecektik ama edepsizlik olur diye diyemedik ve sofraya oturduk. Ben
yemek yemeye baslamistim ki, Efendim sizde buyurun, bir kasik alinda elinizin
feyzi degsin dedim. O anda efendi bir cezbelendi ki kasik elinde Allah Allah
diyerek kapiya kadar kostu. O ani tarif etmem imkansiz. Hadise birkac saniye
sürdü ama o birkac saniyede hepimiz su gibi olmustuk.