Gün agariyordu. Reyhan hazretleri köyüne döndü. Aylardir
bembeyaz örtüye bürünmüs daglardaki kar erimis, cicekler acmaya baslamisti.
Uzun süredir sessiz akan irmagin sulari cosmus, dereden tasiyordu.
Hazret mürsidinin vefati üzerine bu aciyla kahrolmus,
agladigini, üzüldügünü kimse duymasin, bilmesin diye uzaklara, cok uzaklara
gitmisti. Gittigi yerlerde acisini gizledi. Bir gece rüyasinda Dede Pasa
hazretlerinin Ben sana emir vermedim mi? mesaji üzerine köyüne döndü.
Üstadim köye dönmesi baglilarinda büyük bir sevinc
yaratti. Basta Erzincan olmak üzere bütün illerden akin akin insanlar kendisini
ziyarete geldi. Kendisini ziyaret eden Asim Efendi´den dinleyelim;
- Efendimin köydeki evi iki odali kücücük bir yerdi.
Türkiye´nin her yerinden akin akin ziyaretci geliyordu. Pasa hazretleri ötelere
sefer edince, Pasanin müritleri de Reyhan hazretlerine intsab etmislerdi. O
zaman tekke veya misafirhane yoktu. Ama buna ragmen Allah´in hikmeti tüm
gelenlere o kücük ev yetiyordu. Araba bugünkü gibi yoktu. Bundan dolayi büyük
sikintilar oluyordu. Tabi bir minibüs vardi; ama o da sürekli gidip geliyordu.
Kendileri o kadar tevazu sahibiydi ki, sürekli bizim
mahcup ederdi. Bizlere kendisi hizmet etmeyi cok severdi. O bize hizmet
ettiginde biz ezilir büzülür ama hicbir sey söyleyemezdik. Cünkü bir sey söyler
onu incitiriz diye cekinirdik.
Sohbetimize Keleric Köyünde ikamet eden Hazreti Pir in
müridanlarindan Ibadi Oktay Bey´le devam ediyoruz;
- Ibadi Bey, siz Hazret-i Pir´in ilk müritlerindensiniz degil mi?
- Mürit olabildiysek evet.
- Siz Hazret-i Pir´in köylüsüsünüz, o zaman ki köyün
durumu hakkinda bize bilgi verir misiniz?
- Bizim köy cok farkli. Adeta tasavvuf denizi. Tarih
sahnesinde bizim köyden büyük din alimleri yetismis. Özellikle Naksi
Tarikatinin dogudaki merkezlerinden birirdir. Ben Efendi hazretlerini cok iyi
taniyordum. Ancak kendisinden uzun yillar ders almadim. 1983 yilinda ders
aldim. Kiz kardesim Hazret´in baglilarindandi. Birkac kez Efendime benden
bahsetmis, efendi ise Gelecek ama zamani var diye buyurmus. Efendi
hazretleri, Pasa hazretlerinin yerine halife olunca bizim köyde de
kabullenemeyenler oldu. Cünkü, köyümüzde Abdurrahman Efendi, Mehmet Efendi,
Kara Vaiz gibi naksi seyhleri vardi. Ama bu kabullenme uzun sürmedi.
Naksi Tarikatinin Halidiye kolu Reyhan hazretleriyle
kutlu yoluna bütün ihtisamiyla devam ediyordu. Ancak bazi gönül gözleri
körlenmis insanlar Hazret´in bu göreve layik olmadigini söylüyor, ilmini deneme
tavrina giriyorlardi. Yine bazi insanlar, tarikatin, tasavvufun tarih öncesinde
kaldigini izaha calisiyorlar, bu dönemde evliya olmaz diyorlardi.
Bir gün Hazret, bahcesinde yetistirdigi meyveleri pazarda
satmaya götürdü. Pazarin bir kösesine meyve kasalarini indirdi ve satmaya
basladi. Bir müsteri:
- Amca bu üzümler Cimin üzümü mü?
- Yok kardesim, bu Cimin üzümü degil, Cimin´in biraz
ötesindeki Keleric Köyü´nün üzümü.
- Haa. Evet orayi duymustum. Gecenlerde bizim bir
ögretmen arkadas bahsetti. Orada bir naksi seyhi varmis. Sen tanir misin?
- Tanirim, tanirim tabi.
- Nasil biri? Insanlar akin akin ona gidip sohbetini
dinliyorlarmis. Bizim arkadasta onun yanina gitmis. Sordum nasil biri diye,
anlatti. Dedi ki Ümmi, okuma yazmasi yokmus. Ayyaslar, sarhoslar kapisina
gidiyor. O kapiya giden tüm kötü aliskanliklarini birakiyormus.
- Olur benim efendim.
- Yok, yok bey amca ben böyle seylere inanman. Neyse sen
su üzümden üc kilo ver de gideyim.
- Buyur kardesim. Insallah yolunuz Keleric´e düsünce bize
de misafir olursunuz.
Hazret o günde ailesinin rizkini kazanmis köyüne geri
dönmüstü. Baginda yetistirdigi meyve ve sebzeler onun tek gecim kaynagiydi.
Baginda yetistirdigi sebzeleri kasalara bizzat kendisi yerlestirirdi. Sebzeleri
kendi arasinda ayirt eder, en iyisini satardi. Tüm köy halki sahittir ki; onun
sattigi sebzelerde bozuk hic olmazdi. Hazret´in sirtinda sebze tasimasi
talebelerinin cok agirina giderdi. Üzülürlerdi, ama onun kirilmamasi icin
kendisine bir sey söylemezlerdi. Kendisi fakir olmasina ragmen gelen
misafirlere cok hizmet eder ve gelenlerden hicbir sekilde hediye kabul etmezdi.
Bir gün buyurdu ki; Buraya gelenler bana hediye getirmesinler. Hediyeler beni
rahatsiz ediyor. Benim icin en güzel hediye Allah sevgisiyle dolu bir kalp,
gönül dolusu muhabbettir.
Reyhan hazretlerinden pazarda üzüm alan kisi birkac hafta
sonra ögretmen arkadasinin israri üzerine Keleric Köyü´ne gelir ve Hazret´in
evinin icine girdiginde arkadasina:
- Oda kalabalik, dedigin zat kim?
Diye sorar.
- Bak iste sobaya odun atan zat.
- Ben bu bey amcayi görmüstüm ama nerde? Hah, tamam simdi
hatirladim, pazarda üzüm satiyordu.
Efendi hazretleri, sobaya odun attiktan sonra ögretmen ve
yanindaki arkadasina hosgeldiniz dedi, buyurdu ki; Bak iste gördünüz mü,
Kelericte misafirimiz oldunuz.
Keleric Köyü Türkiye´nin her yerinden gelen insanlarin
ugrak yeri olmustu. Bu kücük köy binlerce insanin hafizasina yerlesmisti. Bir
cok kisi hastaliklarina care olarak Hazret´in kapisini caliyordu. Anca bu
sebeple gelen insanlara, Sifa Allah´tan, siz doktora gidiniz. tavsiyesinde
bulunuyordu. Hangi hastaliktan sikayetle gelinirse gelinsin o hastalara dua
ediyor, Cenab-i Allah´tan saglik
diliyordu. O kapidan ayrildiktan sonra bir cok hastanin sagligina kavustugu bir
gercekti. Sagligina kavusanlar o kapidan ayrilmiyorlardi. Hazret, sayende
iyilestik diyenlere; Bizde bir sey yok efendim. Onu sahibi iyilestirmistir.
diyordu.
Yine bir gün, yasli bir kisiyi ogullari Hazret´in evine
getirdiler. Hazret güler yüzle kapida karsiladi onlari. Ikramda bulundu ve
yasliya sordu;
- Efendi, ogullarin hasta oldugunu söylediler. Nedir
dersin?
- Benim derdim hicbir seye benzemez. Keske bir yerim
agrisa. Efendi ben aklimi unutuyorum. Evden cikiyorum, carsiya gidiyorum ne
alacacagimi unutuyorum. Camiye gidiyorum camiden ciktiktan sonra evimi
bulamiyorum.
Hazret tebessüm etti ve cevap verdi;
- Ne mutlu sana. Her seyi unutuyorsun ve bundan dolayi da
üzülüyorsun. Ah keske bizde senin gibi olsak, su dünyada ki bos seyleri hep
unutsak. Sadece Allah´i hatirlasak.